7 Ağustos 2010 Cumartesi

Rüyalar Gerçek Olsa (Volume1)



Hayatımızın yaklaşık olarak %30’unu uyuyarak geçiyoruz. Ortalama 7saat uyudugumuzu varsayarak ulastıgım bu rakam 70 yıllık bir ömrün 21 yılını uykuda geçirmek demek oluyor. İnsana vay be dedirtiyor...

Lisede bir hocam günde 4 saat uyuduğundan ve vücudunun buna alıştığından, herhangi bir sorun yaşamadığından bahsetmişti. Bana çok uzak birşeydi bu zira liseli öğrencilerin yegane stres kaynağı öss’ye hazırlanırken dahi uyku düzenimde herhangi bir değişikliğe izin vermedim. Tamam, uyanık geçirdiğimiz zamanın çoğalması güzel ama ‘Acaba gerçekten yeterli oluyor muydu 4 saatlik uyku?’. Araştırmalarım bebeklikten yaşlılığa doğru uyku süresinde kısalmalar meydana geldiğini gösteriyormuş. Bu şu demek oluyor: yeni doğan bir bebek neredeyse günün tamamını uyuyarak geçiriyor, yaşlılarda ise bu süre giderek kısalıyor çoğu kendini sabahın 5’inde ayakta buluyor ve bir daha da uyuyamıyor. Uyku ihtiyaçlarını da gündüz kestirmeleriyle istemsizce de olsa karşılıyorlarmış.

Kestirme tabirini kullandığımız kısa süreli uyku modumuz kimi zaman televizyon karşısında, kimi zaman eldeki kitaba inat, kimi zaman da( ki benim için ortalamanın üstünde bir zaman dilimi:) film izlerken ortaya çıkabiliyor. Öğle saatlerine denk geldi mi tadına doyum olmuyor ve bana kalırsa geçen zamandan fazlasını yaşamışız hissini veriyor. Uykumuz bazen dinlenmemize bazen de yattığımız gibi kalkmamıza geçen zamanı bile fark etmememize neden oluyor.

İnsanın uyumadan yaşayamayacağı da deneylerle kanıtlanmış. Uykusuzluk deneyinde rekor 11 günmüş. Deneyin sonuna doğru ^ gerginlik, sinirlilik, zamanı bilememe, hayal görme, kekeleme, konuşulanları anlayamama^gibi belirtiler görülmüş. Daha sonra ellerde titreme, vücutta yanma ve ağrılar, görme bozuklukları ortaya çıkmış. Görüldüğü üzere uyku ekmek, su gibi birşey bizim için.

Peki uykumuz sırasında bizi eğlendiren zaman zaman terleten, sayıklatan ve bilinçaltımızı gösterdiğini düşündüğümüz olaylar olmuyor mu? Evet çoğu insan da oluyor; ki görmeyen bir insan düşünülemiyor. ^Geçici ölüm denilen uykuda görülen garip haller^ tabirini kullanıyoruz rüyalarımıza. Kimileri hatırlamıyor, kimileri etkisinde kurtulamıyor, kimilerinin ise rüyalarıyla başı dertte gördüğü olayların gerçekleştiğinden yakınıyor. Ama herkesin mutlaka bir ilgisi var.

Rüyalar insan oğlunun dünyaya gelmesiyle başlıyor. Önceleri rüyaların Tanrılar tarafından ödül veya ceza olarak gönderildiğine inanılmış hatta hastaları iyileştirecek bilgiler içerdiği düşünülmüş.. Zaman geçtikçe yorumlayan kişiler ortaya çıkmış ve gel zaman git zaman bazı rüyaların anlamlarının kesinleştiğini düşünmeye başlamışız. Artık google’a ‘rüyada kaplumbağa görmek’ diyip; işlerinin azaldığına ancak bu azalmanın ilerde ona kar sağlayacağına işarettir yorumunu görebiliyoruz. Teknoloji çok ilerledi çok:)

İlkokuldayken en uzun rüyanın 8 saniye sürdüğünü okumuştum bir yerde çok şaşırmıştım. Tamamını bile hatırlamadığım rüyalarımı yarım saatte anlatıyorudum halbuki... Şimdi yeniden araştırdığımda henüz bir sonuca varılmamış olduğunu araştırmacıların bu konuda ayrı düştüklerini görüyorum; fakat çoğunluk 6 saniyeyle 30 dakika arasında gerçekleştiğini söylüyor. (Tıpkı patlıcanın kansere karşı etkili olduğunu söyledikten sonra şimdi hiç bir faydasının olmadığını söyledikleri gibi, ayrıma düşmüşler açıkçası...)

Hani kimi zaman biri uyurken gerçekten uyuyor mu yoksa uyanık mı diye bakarız ya, hızlı hızlı göz kapaklarının oynadığını fark ederiz, numara yapıyor herhalde deriz; yani en azından ben derim İşte tam o sırada rüya görüyordur o vatandaş aslında! ‘Rapid Eye Movement’ adı verilen türkçesi ‘Hızlı Göz Hareketleri’ olan bir dönemdir için bulunduğu. İngilizcesinin baş harflerinin birleşmesinden almıştır adını REM dönemi.

Neden rüya gördüğümüz nasıl gördüğümüze dair bilgilerle derin araştırmalarım sonucunda yeniden karşınızda olacağım efendim, mutlu kalın...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder