3 Kasım 2010 Çarşamba

Postane konseptli günüme doğan yardımsever güneş


31 Ekim'de saatlerimizi 1 saat geri almamız günlerin daha da kısalacağının her yıl ki gibi habercisiydi. Nitekim öyle de oldu. Artık bizim buralarda saatler 17'yi gösterirken güneş "eee hadi artık bana müsade" modunda ne yazık ki. Bu benim için hoş olmayan bir durumu arz ediyor çünkü ben güneşli havaların çocuğuyum, bir de bünyem alışamıyor uzunca bir süre saatin gece 10'muş gibi gelirken 7yi göstermesini...

Zamanın çok çabuk geçtiğinin bir başka açıdan kanıtı bu da işte. Şimdi ben neden bundan bahsettim? Dün öğlen saatlerinde biten okulumdan çıkıp yemek yiyip postaneye yetişmem daha da güç bir hal aldı çünkü. Tahmin edilemeyeceği üzere Danimarka'daki hizmet şirketleri ya da belediyeler çok az bir zaman diliminde hizmet veriyorlar.( Bankaların 10'da açılıp 15'te kapanması, belediyenin cuma günü 9'la 13 arası hizmet vermesi gibi)

Ben de aldım şemsiyemi koştur koştur yakınımızdaki 3 sefer uğrayıp üçünde de işimi hallemediğim iddia bayisi tadında aynı zamanda bakkal olan girişinde postane amblemini barındıran dükkana girişimi yaptım. Her zamanki gibi sıramı beklerken, ilk bakışta kamburunu fark ettiğim, beyaz saçlı, yüzünde yer yer kırışıklıkların olduğu teyzeye gülümsedim ve tam ona sıra gelmişken pardon bir şey sorabilir miyim diye atıldım.(malum yetişmem gerekiyor)Orada işimi halledemeyeceğimi öğrendikten sonra da koştur koştur yola atıldım. Neden koşturuyor bu kız? Bin otobüs, taksiye madem işin acil diyecek olanlarınıza şimdiye kadar valiz taşıma amacıyla yalnızca 1 kez otobüs kullandığımı anımsatmak isterim. Lakin yürümek hayat benim için burada ve yazıktır ki bir zenci bulup bisiklet alamadım ucuzundan. Her neyse tam çıkışta birinin bana seslendiğini zannetsem de döndüğümde kimseyi göremeyince yoluma devam ettim taktım kulaklığımı Reyhan ablamdan "sevmeyi bilmeyen adam"ı mı dinleyip ( Bu şarkıyı bana keşfettiren Sayın Semahat Adalı'yı da buradan bir kez daha sevgiyle analım) oynak oynak ilerken nasıl olduysa yanımdaki arabayı fark ettim. Evet tahmin ettiğiniz gibi benim cici teyze gel seni de bırakayım diyor.

Bakalım Müge teyzenin onun üzerindeki amacını algılayabilecek mi? Yoksa alışık olduğumuz 2. sayfa haberleriyle uzaktan yakından alakası olmayacak bir kültürden mi fırlamış bu teyze? Hiç tereddüt etmeden olur çok teşekkürler diyerek atlıyorum arkaya. Başlıyoruz konuşmaya. Teyzem anlatılmayacak kadar tatlı dahası onu dükkanda gördüğümde aklımdaki imajı elindeki bir çok mektup zarfı ve eğildiği tam göremediğim çöp poşeti kıvamındaki şeyle bana milletten mektup toplayıp oraya getiriyor imajı vermişti. Bırakın araba kullanacağını evi olduğundan şüpheliydim.(tabiki de sokak da yatmıyor da yaşlılar yurdu olabilir gibi gelmişti.)

Efendim konuşurken konuşurken söz benim bisiklet edinememe geldi bana internetten ucuza bulabileceğimi söyledi bir site ismi verdi. Not olarak elime tutuşturma çabasında kırmızı ışıktayken hemencecik yakınındaki not defterini aldı ama kalemi ona ihanet edip içindekileri döktükten sonra çekip gitti. Yeni bir kalem arayışı ikinci ışık bekleyişinde devam etti sonra merkez postaneye gelmiştik bile. Ben de altta kalmam teyzeye yardım ederim diye düşünürken teyzemin yazma işinden vazgeçmediğini fark ettim ve cep telefonuna kaydetmeyi önerdim nitekim başarılı da olduk bir çok denemeden sonra. Onun benimle gelmeyeceğini beni bırakmak için oraya gittiğimizi öğrenince gözümdeki tatlılığının tavan yaptığını söylemeye gerek duymuyorum. 94 yaşındaki evet yanlış duymadık 94 yaşındaki annesini ziyarete gidiyormuş. İnanamadım Allah bilir annesi de böyledir yatalak olduğu imajı hiç canlanmadı gözümde nedense.

Şimdi bunları neden anlattım. Üç sonuç çıkaracağız bu günden.
Birincisi insanlar hakkında ilk izlenimlerimiz her zaman doğru olmayabilir. Dışı bizi içi onları yakabilir de yakmayabilir de.
İkincisi yardımın kimden geleceği hiç belli olmaz, tek bilmemiz gereken umutsuzluğumuzun doruğunda bizi güzel şeyleri beklediğidir.
Üçüncüsü de yaşımız kaç olursa olsun içimizdeki gençliği biz yaratırız. Buradaki yaşlıları Türkiye'dekilerle kıyaslarsam çok fazla şey söylerim o yüzden susuyorum. Sadece kimse yatağına yatıp "ahh oram ağrıyor of puf" demiyor. Herkes kendi derdinde kendi huzurlarını kendilerinde buluyorlar.


Hiç yaşlanmamak üzere dostça, umutlu kalın :)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder