5 Kasım 2010 Cuma

Aalborg'un en parlayan yıldızı



Ağustos 27 gecesi 22:50'de başlayan Danimarka erasmus maceramda Esbjerg 4buçuk aylığına benim yeni şehrim oluvermişti. O zamandan bu yana Fano adası, Kopenhag, Malmö ve Stokholm'ü gezebilme şansım oldu. Aalborg seyahat planımı ise gençlerin 180 dkk verip aldıkları wild-card'tan sonra internetten alınan ucuz biletleri farkettiğimde yapmıştım. Kopenhag-Esbjerg arası ilk trenimiz için 7katı meblağ ödemiş olup ne denli kazıklandığımızı da o zaman fark ettim.(malesef başka çaremiz yoktu.)

4 Kasım tarihinde saatlerimiz 19'a yaklaşırken evden çıktım. Didem'in (kendisi benim 4buçuk aylık maceramın da şirin evimizi paylaştığım sıfat bulamadığım kişidir.) şemsiyeni al ısrarları üzerine benimle olan şemsiyemi 2dakika içinde açmak durumunda kaldım. Teşekkürler Didem...

Tam o sırada ay şemsiyem ay çantam derken olan oldu patlıcanı ezdim sanırım o kadar kaygandı ki az kalsın yere düşecektim. Patlıcan derken ne mi kastediyorum? Ona bu ismi biz çok önceleri vermiştik. Yağmurlu havalarda ortaya çıkan şekli tam da yandaki gibi olan sümüklü böcek çeşiti.

Hava karardıktan sonra yürüyüşe çıkmak ayrı bir zevk benim için buralarda. Bu sayede bayıldığım evlerin iç yüzünü daha rahat görebiliyorum. Dalga geçmiyorum, çok ciddiyim. Danlar perde kullanmadıkları için ortamı aydınlatan hoş ışıklı evler beni benden alıyor. Öyle bir evim olsun tabiki isterim, zaten de olacak!:)

Hızlı adımlarla o evdi bu evdi geçip gidip şarkılar mırıldanırken bir de baktım 35-40 dakikalık yolu erkenden bitirivermişim. Garda trenimi bulup hemen atladım. Trenlerin bizim oralardan farkı ise sana ait bir yer olsun istiyorsan daha fazla para ödemenin gerekliliğidir. Bu şu demek oluyor biri gelip Müge'ye "kusura bakma canım burası benim yerim" diyebilir, Müge'de "aa öyle mi" diyip kalkabilir. Neyse ki böyle bir şey olmadı Esbjerg- Aalborg hattında bu tür bilet kullananlar yokmuş şanslıyım ki.

Biletçilerle ilgili gözlemimde şudur. Kesinlikle ve kesinlikle bayanlar daha dikkatli ve işlerini olması gerekitiği gibi yapıyorlar. Adam biletçi gelip biletimi sorduğunda ona iskandinav turu için aldığın 14 Ekim tarihli Esbjerg- Kopenhag biletimi uzattım arkasında wild-card'ım vardı çünkü o hiç bir şey sormayıp tamam dedi, geçti. "Eee biz Aalborg'a gidiyoruz o nolcak?" dimi ama... Burdan erkek biletçilerin dikkatsiz iş yaptığı sonucunu çıkarttım kadınları nerden mi anladım? Dönerken internetten aldığım biletimin çıktısını ve wild-card'ımı uzattım ve bayan biletçi bana o kağıdın üzerince danca olarak mailinizdeki dökümanı yazıdrmak gerekmektedir yazdığını söyledi. Elimde biletin gayet net hali mevcut ama olması gereken görünümde değilmiş, işin garibi bundan önce kimse bana bundan bahsetmedi. Sonuçta o kağıtta bileti alırken çıkıyor. Her neyse baktım kadın yardımsever ama vazgeçmiyor mailimdeki halini göstermezsem bana trende bilet aldırcak. Türkiye'de olsam tamam hadi bu seferlik olsun bir daha dikkat et derlerdi eminim! :) Ahh benim ülkem derken kadın tekrar geldi. Bu arada trende nefis bir internet bağlantısı var (benim de psp'im var♥).Tabiki ucuz etin yahnisi yavan olmasın konseptiyle ödemeye tabi tutmuşlar. Ve ben şimdi 1 saatliğine bağlanayım olayı da yok dolayısıyla giremiyorum bildiğiniz. Cumartesi günü ve saat 17'yi geçmiş diye kadın da bağlanamıyormuş bilet aldırmaya mı zorlanıyorum bildiğin. Ee ben kayseriliyken böyle bir durum söz konusu olabilir mi? Tabiki hayır. Kalktım treni gezmeye başladım. 2 çocuk gördüm geçtim arkalarına inceliyorum acaba var mı yok mu diye. Teki "how I meet your mother" izliyor diğerini göremiyorum, derken meşhur biletçi kadınımız geldi dedi sordun yok bölmek istemedim dedim ona sordurdum hehe :D Çocuklar 2bilgisayar ve ıphonedan seferber oldular gergin bekleyiş sonrası olay çözüldü kadın da rahatladı ben de.

Aktarmalı bir yolculuktu benimkisi arada 15 dakika beklerken karnımın acıktığı anladığımda karşı yoldaki 7eleven'ı görünce koştum geçtim. Boğazım için hiç dayanamam da. Baktım kampanyaları var 20dkk'ya bir dilim pizza ve istersen içecek indirimliymiş dedim alalım bakalım. Kampanyalı olan pizzadan istiyorum dedim bu arada da kendisini inceliyorum tabi, üzerindeki küp küp doğranmış yiyecek türünü patates olarak yorumladım yoluma devam ettim. Yemeye başladığımda ise ağzımdaki tatlı tat onun bana patatesle uzaktan yakından ilgisi olmadığını ananasın kendisi olduğu gerçeğini vurguladı! Evet ananaslı pizza denemiş oldum, normal koşullar altında kesinlikle cesaret edemeyeceğim bir şey bu. Baklava yerken ayran içmemem gibi bir şey. Ama güzeldi hepsini bitirdim. Hayır, para ödediğim için değil beğendiğim için. Pizza yiyip meyve suyu içiyormuşsunuz izlenimi veriyor, evet bizim kültürümüze uymuyor ama değişik bir deneyim. Allah aşkına siz söyleyin patates gibi değil mi görüntü?

Aaa bu arada tren yolculuğunda film izlemenin keyfi yadsınamaz, bana bu fırsatı da MErt'çiğimin pspsi sundu. High fidelity'i izledim. Zaman buluduğum dakika onunla ilgili yorumlarımı da paşlamak istiyorum evet.

Hıh Aalborg diyorduk diyorsunuz Danimarka'nın 4. büyük şehri. (Kopenhag, Arhus, Odense'ten sonra). Suna'yı çoğumuz biliriz bilmeyenler için 5 kelimeyle:
kulüpçü, dansçı, canayakın, enerjik, güvenilir biri. Zaten sayabileceğim kötü özellikleri olsa 4buçuk saatlik yolu aşıp yanına gitmeye tenezül etmezdim. Beni bilirsiniz sevdiklerim için yapacağım şeyler de sınır tanımazken yanlışı olanlara hi. acımam silerim. Trenimiz Aalborg'un merkez istasyonuna yanaştığında koştura koştura çıkan bir Suna gördüm sanki. Derken sıcacık sarıldı sonra Aalborg gecelerini gösterdi. Aalborg Üniversitesi şehri baya kapsamış durumda ve bir çok uluslararası öğrenciye sahip dolayısıyla eğelenelim çoşalı modu benim sakin sessiz şehrime göre pek fazla. Toplam da 2si sayılmayacak 4 partiye gittiğimi öğrenince şaşkınlığını gizleyemedi doğal olarak.

Gecemizden notlar : Danimarka kültüründe bir çocuk ve babası yemeğe çıkıyorsa herkes kendi hesabını ödüyor. Alman usulü dediğimiz olay babanla bile geçerli. Suna bir arkadaşı farklı bir ülkedeyken abisi bir şey istiyor musun? diye sorup durmuş çocuk önce yok demiş sonra şekerlemelerde istemiş. Alıp getiren abi sonunda 75dkk(20 lira falan) demiş sonunda. Bir başka olayda da kuzeni eve yemeğe davet ettiğinde hani bunların büyük kutlama yemekleri gibi düşünün gecenin sonuna doğru bu arada yemek şu kadar tuttu kişi başı böyle demiş. Son 2 olay kişisel olabilir ama genel anlamda cimriler. Düşünsenize akrabalarınızı yılbaşı yemeğine çağırıp başta hiç bir şey söylemeyip sonra maliyeti bölüyorsunuz. Bana çok uzak, cimri olduğum halde uzak :p
Aslında cimri de değilim, sadece borçları unutmam. Aradan yıllar geçse bile :D

Dün de Danimarka'da kasımın ilk cuması olarak kabul edilen yılın ilk karını kutladıkları bir parti vardı. Sokaklara yapay kar yağdırılıyor gibi bir olay, mekanlarda içecekleri ucuza satıyormuş. Ne kadar kalabalıktı anlatamam, bırakın oyanayacak yürüyecek alan yoktu.

Zamanımız çok keyifli geçti sohbetler, dedikodular, çılgın kahvaltılar, eğlenceli bir hafta sonuydu benim için.

Teşekkürler Sunasu'ya, her daim yanımda olmasını istediğim k.p.'NE,

1 yorum: