31 Ocak 2011 Pazartesi

Kankaların En Hası Vol 1

Dışarısı buz gibi hatta bu sabah aynen şarkıdaki gibi lapa lapa kar yağmışken, biz içeride baharı yaşıyoruz. Ortamın sıcaklık derecesine göre değil elbet benim minik kankam hayatımızın baharını yaşatıyor. Bolca şaşıyor, bolca kahkahalara boğuluyorum.
Herkesin yeğeni kendisine tatlı gelir biliyorum ama yine de benimki bir başka. Görüldüğü gibi tam bir Harry Pother. Kendisi kasım 2008 doğumlu yani 2 yaşını doldurdu.


Burada günlerimiz nasıl mı geçiyor? Sabah onun sesiyle uyanıyorum. Artık büyüdü ağlayarak uyanmıyor. Oyun oynamayı sevdiğinden hemen beni arayan gözleriyle yatağıma koşturuyor “Hayaaa haya!(Hala)” sesleriyle sonunda uyandırmanın son aşaması bir öpücüğü yanağıma kondurduğu an salisesinde ayakta bitiyor saniyesinde de onunla banyoda buluşmuş oluyoruz yüz yıkama merasimimiz için.
Ege’miz için suyun önemi büyük, onun önünde su olsun gerisi boş. Banyoya güle oynaya girip ağlayarak çıkması, en ufak bir şeye değdiğinde “Ehk oldu bu!” diyerek koşup elini sabunla yıkayıp havlusuna silmesi bu yüzden. Her fırsatta suyla buluşan kuzu benimle beraber yüzünü yıkayıp, dişlerini fırçalıyor. Sonra anında oyunlarımıza başlıyoruz.

Arabalar vazgeçilmezi, taksi de favorisi, "datçi" diyor şimdilik orası ayrı. Milyonlarca arabası arasından seçtiklerimizi tır ve çekici yardımıyla sırayla park ediyor; sonra yeniden topluyoruz. Tahta yapbozları hiç şaşırmadan yerine yerleştirdikten sonra, Legolardan ev yapıp, bowling oynuyoruz bir de tren raylarını dizip makinist oluyoruz. Bir oyuncak çeşidinden diğerine geçişte mutlaka her şey toplanıyor, odasına götürülüyor. “Topla, onu içine koy! Sen bunu al, ben bunu, ışığı aç.” Komutlarıyla gidişatımızı anlayabilirsiniz. Emir komutlarında hiçbir sorun yok gayet net anlaşılıyor da garibime "yorum" eki zor geliyor, kolay yolu bize zor gelebilecek bir harf bütünü "zuva". Yani "hazır mısın?" sorusunun yanıtı "Hazuva" oluveriyor.

Biraz sıkılınca çizgi film izliyoruz. “O benim hayır benimler”le günlerimiz geçiyor.
Pasta üflemeye bayılan Egemiz bir haftada kaç kez doğum gününü kutluyor farkında değil. Annesinin yaptığı leziz pastasını kendisi taşıyor, ışıkların kapatılması komutunu bize verdikten sonra doğum günü şarkısını bekliyor. “İyi ki doğdu Egeee, iyiki doğdu Ege..” melodisi bittikten sonra pastayı tabağa beklerken de “Oldu Egeee, oldu Egee” diyerek bizim şarkımızı tekrarlıyor.

Dayanamayıp “Seni yerim!” diye onu kucaklayan bana karşılığı net o da “Seni yerim!” diye haykırıyor. İkimizde anlamını algılayamadığımız bir sözcük dizinini kullanıyoruz aslında. Kimsenin kimseyi peynir ekmek gibi midesine götüreceği falan yok.
O kadar masum ve içten ki bana büyüdükçe kaybettiğimiz değerlerimizi anımsatıyor. Her çocuk sade saflığa sahiptir tabi ki. Bu döneminde şekillenen kişilik alt yapısının olumlu özellikleri barındırması temennim. Yıllar sonra o kelimeleri benden daha iyi telaffuz ederken de gözlerimizin içindeki mutluluğumuz aynı kalsın istiyorum. Belki “Bak ben bitirdim, sen?” diyerek yemek yemeceğiz ama birbirimize aynı temiz kalple bakabilelim istiyorum.

Herkesin bu duyguyu tadabilmesini dilerim. Çok başka olduğu gerçekten doğru.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder